6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca tüketici kavramı; mesleki veya ticari amaç gütmeyen, kazanç elde etmek yerine kullanım veya yararlanma odaklı hareket eden gerçek veya tüzel kişileri ifade etmektedir. Satın alınan hizmet veya ürün hem günlük yaşamda hem de mesleki – ticari faaliyetlerde kullanıldığında, tüketici olarak nitelendirilme durumu hangi amaçla daha fazla kullanıldığına bağlı olarak değişecektir. Tüzel kişiler açısından yapılan satın alımların hangilerinin ticari kapsamda ve hangilerinin tüketici bazında olduğunun tespiti, gerçek kişilere nazaran daha zordur. Bu noktada Türk Ticaret Kanunu’nun Ticari İş Karinesi başlıklı 19. maddesi ile tacirlerin borçları ve işlerinin ticari olmasının asıl olduğu, ancak aksinin ispat edilebileceği kabul edilmiştir.
Gelişen dünya düzeninde hem ihtiyaçların çeşitlenerek artması ve hem de ihtiyaçların karşılanması amacını güden işletmelerin sayıca çoğalması karşısında, tüketicilerin mal veya hizmetlere ulaşması kolaylaşmış ve fakat hangi malın veya hizmetin daha güvenilir olduğuna karar vermesi güçleşmiştir. İşletmelerin sosyal ve etik anlamda üzerine düşenleri yeterince yerine getirmemiş olmaları, tüketicilerin korunması hususunda yasal düzenlemeler yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Her ne kadar Borçlar Kanunu, sözleşme serbestisi kapsamında sözleşmeye taraf olanları eşit güce sahip kişiler olarak kabul etse de, tüketiciler satıcılara karşı her yönden daha güçsüz konumda bulunmaktadır.